Tiyatroda bazen tek bir nesne, tek bir jest, tüm bir hafızayı sahneye çağırmaya yeter. Bahçe Galata’nın sahnelediği Nora 2, tam da böyle bir çağrı: Geçmişten bugüne açılmış bir kapının eşiğinde duran Nora (Tülin Özen), yalnızca kendi hayat hikâyesine değil, aynı zamanda patriyarkal aile yapısının kadim hayaletlerine seslenir. Henrik Ibsen’in 1879 tarihli Bir Bebek Evi oyununda evini terk eden Nora’nın, on beş yıl sonra geri dönmesini konu alan bu yeni metin, bir devam oyunu olmaktan çok, bir travmanın yankısı olarak sahneye yerleşir. Bu dönüş, bir zamanlar çarpıcı bir özgürlük eylemi olarak sunulan terk edişin bedelini hem kişisel hem de toplumsal düzeyde yeniden düşünmeye zorlar. Ibsen’in Nora’sı, Bir Bebek Evi’nin finalinde, bireysel hakikatini aramak uğruna evini ve çocuklarını terk ederek, dönemin ahlaki değerlerini altüst etmişti. O sahne, Avrupa modernizminin kadın öznesine dair en simgesel kırılma anlarından biriydi. Nora 2 ise o kırılmanın dibe çökmüş tortularıyla başlar. Yılla...
Dünya gözlerimizin önünde parçalanırken sessiz kalmak, yalnızca psikolojik bir donukluk değil; aynı zamanda bilinçli bir politik körlüğün ifadesidir. Tam da bu noktada Kozmik Korku—ya da Brad Pitt’in Paranoyaya Kapıldığı Gün—devreye giriyor. Moda Sahnesi’nin sahnelemesi, Danimarkalı yazar Christian Lollike’in metnini yalnızca ironik bir protestoya değil, aynı zamanda protesto biçimlerine de yöneltilmiş ikinci bir protestoya dönüştürüyor. Ortaya çıkan bu çok katmanlı yapı, yalnızca eylemsizliğimizi değil, eylem fikrine olan saplantımızı da kahkahalarla yerle bir ediyor. Oyun, sahneye taşıdığı kolektif histeri aracılığıyla sadece iklim krizinin felaket senaryolarını değil, bu senaryoları temsil etme biçimlerimizi de sorguluyor. Çağımızın çaresizliğiyle örülü estetik takıntılarımız gözler önüne seriliyor. Bu noktada sahnedeki korku, Lovecraft’ın tekinsiz dehşetinden çok, Freud’un tarif ettiği Ben–Üst Ben–O üçgeninde bölünmüş bir öznenin iç çatışmalarını yansıtır. Karakterler, sahnede adet...