Sahnedeki yel değirmenlerinin ötesinde: Tiyatroyu şekillendiren görünmez güç üzerine*

Tiyatro üzerine düşünmek, çoğu zaman bir yanılsamayla, adeta bir gölge oyunuyla başlar. Dikkatimiz sahnedeki ışığa, oyuncunun eylemine, metnin gücüne odaklanırken; o sahneyi kuran, o ışığı yakan ve o metnin seçilmesini mümkün kılan mekanizmayı gözden kaçırırız. Tıpkı Cervantes’in şövalyesi Don Kişot gibi, karşımızdaki yapıları —devasa prodüksiyonları, yerleşik kurumları, dijital platformları— yanlış yorumlama eğilimindeyizdir. Onları ya kendi başlarına birer amaç ya da alt edilmesi gereken birer canavar olarak görürüz. Oysa Don Kişot’un hatası, karşısındaki yel değirmeninin gücünü inkâr etmek değil, o gücün kaynağını ve amacını yanlış okumaktı. Yel değirmeni, özünde nötr bir araçtır; anlamını ve etkisini, onu kimin, ne amaçla ve hangi koşullar altında çalıştırdığı belirler. Bu metafor, tiyatro alanındaki temel bir analitik ayrımı aydınlatır: Sanatın araçları ile o araçların mülkiyetini ve işleyişini belirleyen prodüksiyon ilişkileri arasındaki fark. Tartışmayı sahne, metin, teknoloji g...