Kayıtlar

Neoliberalism etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

“Tiyatroyu tiyatrodan kurtarmak”: Pedagoji, piyasa ve henüz kurulamamış bir dünya üzerine*

Resim
Tiyatro yalnızca tiyatro metinleriyle, sahne teknikleriyle ya da oyunculuk egzersizleriyle yapılamaz. Oyunculuk, yönetmenlik, dramaturji ve sahne tasarımı gibi disiplinler, kendi iç tekniklerinin çemberinde kalarak ne serpilebilir ne de derinleşebilir. Tiyatronun varoluşsal hamuru, disiplinler arası bir karmadır: Bedenin anatomisi ve fizyolojisi, sesin akustik prensipleri ve mekânın mimari mantığı, canlandırılan karakterin psikolojik katmanları ve içinde yaşadığı hikâyenin sosyolojik dokusu, üretim için gereken malzemenin ekonomisi ve sanatların binlerce yıllık tarihi—bütün bu bilgi alanları, tiyatronun düşünme ve yapma biçimlerinin ayrılmaz, asli parçalarıdır. Buna rağmen bugün Türkiye’de, gerek köklü devlet konservatuvarlarında gerekse bir sektör haline gelerek hızla çoğalan özel kurs ekosisteminde, tiyatro eğitimi çoğu zaman bir istihdam vaadine indirgenmiş, daraltılmış bir “teknik eğitim” programına dönüşmektedir. Oysa pedagojinin asli derdi, tekniği asla yadsımadan, onu çok daha b...

Post-truth çağda tiyatro: Sahnede de kaybettiğimiz hakikat*

Resim
Perdeler yeniden açıldı. Pandeminin o uzun, kasvetli ve küresel ölçekte paylaşılan kaçınganlığının ardından tiyatro salonlarının loş ışıkları, koltukların tanıdık gıcırtıları ve oyun öncesi uğultularıyla tekrar buluştuk. Bu geri dönüş, yalnızca bir mekâna değil, kendi bedenlerimize, sokaklarımıza, şehirlerimize yeniden yerleşmek gibiydi. Ekranın iki boyutlu, steril ve mesafesiz gerçekliğine karşı tekrar kazanılmış bir zafer gibiydi. Ama gerçekten bir “normale dönüş” müydü bu? Yoksa dijital sürgün boyunca içselleştirdiğimiz hız takıntısını, parçalanmış estetik algıyı ve dikkat ekonomisine dayalı yeni seyir kültürünü de cebimizde taşıyarak mı döndük o salonlara? Bugün Türkiye tiyatrosunun karşı karşıya olduğu temel kriz, görünürdeki boş koltuklar değil; o koltukları dolduran zihinlerin geçirdiği dönüşümdür. Seyircinin niceliği değil, niteliği değişmiştir. Çünkü tiyatroyu anlamlı, hatta politik kılan yalnızca oyuncunun sahnedeki bedeni değil, o bedene yönelen bakışın derinliğidir. Bakış d...

Kıyametin adım sesleri: Kulağın gör dediği*

Resim
Bizim estetik geleneğimiz söze ve sese, Batı geleneği ise göze ve imgeye dayanır. Biri anlatır, diğeri gösterir. Şâmil Yılmaz’ın yazdığı, Sezen Keser’in yönettiği ve Oğulcan Arman Uslu’nun tek kişilik performansıyla hayat bulan 9/8’lik Kıyamet, tam da bu iki dünya arasındaki sınırda duruyor. Koma Sahne’de prömiyerini yaptığı andan itibaren kulaktan kulağa yayılan bir fenomene dönüşen oyun, seyirciyi geleneksel meddah anlatısının sıcaklığıyla kıyamet sonrası bir distopyanın buz gibi gerçekliğini birleştiren eşsiz bir deneyime davet ediyor. Oyun, bizi yakın bir geleceğin İstanbul’una, iklim krizinin tetiklediği yangınlar, kuraklık ve salgınlarla harap olmuş bir coğrafyaya götürüyor. Bu kaos ortamında, “İzan” adında muhafazakâr bir hareket iktidarı ele geçirmiş, toplum dışına ittiği göçebe grupları ise “Parazitler” olarak damgalamıştır. İşte bu “Parazitler” her gece ateşin etrafında toplanıp hayatta kalmak için birbirlerine ve tabii ki ortak hikâyelerine sığınır. Anlatıcımız Diyar, darbuk...

“Zengin Mutfağı”: Politik bir estetikten nostaljik bir tüketime*

Resim
Vasıf Öngören’in Zengin Mutfağı adlı oyunu, yalnızca Türk tiyatrosunun değil, Türkiye’deki sınıf ve siyaset düşüncesinin sahnede geçirdiği evrimin de sembolik bir aynasıdır. 1977’deki ilk sahnelemesinden 1988 tarihli sinema uyarlamasına, oradan 2018’deki DasDas prodüksiyonuna uzanan yolculuk, yalnızca estetik tercihler ya da oyunculuklarla değil, politik tahayyülün ve seyirci beklentilerinin nasıl değiştiğini de gözler önüne serer. Oyun, 15-16 Haziran 1970 işçi direnişini arka plana alır ve hikâyesini bir burjuva evinin “arka odası” olan mutfakta kurar. Bu tercih, sınıfsal çatışmanın yalnızca sokaklarda değil, gündelik yaşamın görünmez alanlarında da sürdüğünü gösteren çarpıcı bir dramaturjik karardır. Öngören’in kaleme aldığı Zengin Mutfağı, sadece bir dönem tablosu değil; sınıf mücadelesinin suskunluk, bağlılık, jest ve dil gibi mikro formlarla nasıl işlediğini anlatan bir yapıttır. Lütfü Usta karakteri, efendisine sadakatle bağlıyken sınıfına karşı sorumluluğunu da hisseden, bu geri...

Hiçlik: Benliğin ve toplumun boş merkezine dair bir düşünce denemesi*

Resim
“Hiçlik” kavramı, bugün modern bireyin sıkça karşılaştığı bir kelimeye dönüştü. Ancak bu kelimenin günümüzdeki dolaşıma girişi, onun felsefi derinliğinin bir yansıması değil; daha çok ticari bir söyleme indirgenmesinin sonucu gibi görünüyor. Meditasyon uygulamalarından kahve zincirlerinin duvarlarına, dövme kataloglarından inziva kampı ilanlarına kadar her yerde “hiçlik” karşımıza çıkıyor. Bu yaygınlık, kelimenin anlamının genişlediğini değil, aksine yüzeyselleştiğini gösteriyor. Artık “hiçlik”, bir derinlik arayışını değil, yüzeyde dolaşan bir dekoru, bir estetik etiketi ifade ediyor. Ne var ki bu yüzeysel yaygınlık, kendi içinde çelişkili bir durumu da barındırıyor: Hiçliği yüceltir gibi görünürken, aslında sürekli kendimizi “doldurma” telaşı içindeyiz. Buradaki doluluk, fiziksel bir nesneden çok, zihinsel ve simgesel bir doyurmayı ifade ediyor. Zihnimizi içerikle, benliğimizi kimliklerle, sessizliğimizi ise konuşmalarla —çoğu zaman da boş konuşmalarla— bastırmaya çalışıyoruz. Böylec...

İnsan yalnızca ‘olan’ değil, ‘olabilecek olan’dır*

Resim
Evrimsel psikoloji, çağdaş bilimin en cazip ama aynı zamanda en çelişkili anlatılarından birini sunar: İnsan zihni, binlerce yıl önceki çevresel zorluklar karşısında şekillenmiş kalıcı zihinsel modüllerden oluşur ve günümüzdeki tüm davranışlarımızın kökeni bu ilkel uyum mekanizmalarına dayanır. Bu yaklaşıma göre, erkeklerin saldırganlığı, kadınların seçiciliği, ebeveynlik biçimleri, iş bölümü ve estetik tercihler gibi davranış kalıpları, bir zamanlar hayatta kalma ve üreme şansını artırdığı için bugün de bizimle birlikte yaşamaya devam eder. Ancak bu iddia yalnızca bilimsel bir açıklama değildir; aynı zamanda tarihsel olarak inşa edilmiş toplumsal yapıları “doğal” ve “kaçınılmaz” ilan eden bir yorum rejimi işlevi görür. Evrimsel psikoloji bu haliyle, modern çağın bir tür bilimsel mitolojisi gibi -bugünü, geçmişin genetik zorunluluklarına bağlayarak- açıklamaya ve meşrulaştırmaya çalışır. Mevcut durumu betimleyen iddialardan normatif sonuçlar çıkarır: Kadınları doğal olarak sezgisel, er...

Tiyatronun tutmayan ayarı:
 "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" uyarlamasına dair notlar*

Resim
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Türkiye’nin modernleşme sürecine dair kolektif bilinçdışının ironik ve alegorik bir kaydını tutar. Bu çok katmanlı metnin sahneye uyarlanması, hem heyecan verici hem de yapısal açıdan oldukça riskli bir girişimdir. Serdar Biliş’in rejisiyle sahneye taşınan eser, Serkan Keskin gibi güçlü bir oyuncunun varlığıyla seyirciye umut verici bir buluşma vaat etse de, izlediğim 16 Mayıs Harbiye temsilinde bu vaadin tam anlamıyla karşılanamadığına tanık oldum. Bunun başlıca nedeni, Tanpınar’ın tiyatral olarak zengin ama yapısal olarak kırılgan edebi evreninin, sahne düzenine aktarıldığında kendi ağırlığı altında çökme riski taşıması. Bu temsilde ne yazık ki olan da buydu. Tanpınar’ın romanı, Hayri İrdal’ın yaşamını temel alarak Türkiye’nin tarihsel ve zihinsel dönüşümünü simgeler. Bu dönüşüm, düşsel ve büyülü bir geçmişten, modernleşmenin çarpık tezahürlerine uzanan bir rotada ilerler. Her ne kadar diğer romanlarına kıyasla Saatleri Ayarlama En...

Yer, zaman, özne: Komünist düşüncenin buharlaşması üzerine*

Resim
Türkiye’de komünist düşünce yalnızca bastırılmadı; aynı zamanda içeriden çözüldü. Bu çözülme, düşüncenin tarihle bağını koparmasıyla, maddi zemininden uzaklaşmasıyla ve öznesini kaybetmesiyle birlikte yaşandı. Oysa bir zamanlar, Kemal Tahir’in yerel gerçekçiliğiyle kurduğu romanları, Hikmet Kıvılcımlı’nın tarihsel dinamiklere yaslanan teorik arayışları ve Nâzım Hikmet’in romantik devrimciliği, düşünceyi somut bir mücadele zeminiyle buluşturuyordu. O hattın üzerinde teori, coğrafyayla; tahayyül, tarihle; siyaset, özneyle temas ediyordu. Bugün ise ne o yer sabit, ne zaman süreklilik taşıyor, ne de birey bütünlüklü bir fail olarak varlığını koruyor. Kemal Tahir’in “yerlilik” vurgusu, bugün çoğunlukla folklorik bir nostalji ya da kültürel bir dekor olarak ele alınıyor. Oysa Tahir için yerellik, köylü üretiminden Osmanlı devlet yapısına, mahalle formasyonundan etnik ve dini konumlara kadar uzanan maddi bir toplamı ifade ediyordu. Yer, onun düşüncesinde yalnızca kültürel değil; coğrafi, sını...

Bağımsızlığın bedeli, kurumsallığın ezberi: Türkiye’de tiyatronun sahne arkası*

Resim
Türkiye’de tiyatro sahnesi, yalnızca oyunların değil; aynı zamanda emek ilişkilerinin, sınıfsal konumların, kültürel dönüşümlerin ve politik tercihler ile çatışmaların da sahnelendiği çok katmanlı bir alandır. "Bağımsız tiyatro" adıyla çoğalan sahne yapılarının artışı ilk bakışta bir kültürel canlılık gibi görünse de, bu çoğalmanın arkasında neoliberal kültür ekonomisinin dayattığı güvencesizlik, yarı-profesyonelleşmiş üretim ağları ve estetik riskten büyük ölçüde arındırılmış repertuvar tercihleri yer alır. Bu yazı, Türkiye’de tiyatro üretimini sürdüren hem bağımsız hem de kurumsal yapıları, tiyatro işletmeciliğinin ekonomik sıkışmalarını, televizyon ve dijital platformların yapısal etkilerini, tek kişilik oyunların ekonomi politiğini ve tiyatro eğitimindeki kurumsal boşlukları teorik bir çerçevede ele almaktadır. Eleştirinin odağında ise tiyatronun "özerklik" ile "devamlılık" arasında sıkışan varlık koşulları ve bu sıkışmanın sanatsal nitelikler üzerinde...

İnsan doğası: Tarihsel, ilişkisel ve ahlaki bir oluş süreci*

Resim
Modern düşünce, insanı çoğu zaman sabit bir “doğa” ile tanımlar: Rekabetçi, bencil, çıkarcı bir özne olarak. Bu yaklaşım, insanı tarihsel koşullardan ve toplumsal ilişkilerden yalıtarak, evrensel bir özle tanımlama eğilimindedir. Oysa insan doğası, genetik kodlardan ibaret değildir; tarihsel olarak kurulan, kültürel olarak inşa edilen ve ilişkiler içinde gelişen bir oluş sürecidir. İnsan, doğuştan tamamlanmış bir varlık değil, yaşadığı topluluk içinde anlam kazanan, kendini başkalarının bakışıyla yeniden kuran bir faildir. Bu ilişkisel doğa anlayışı, çağdaş gelişimsel psikoloji ve özellikle Michael Tomasello’nun teorisinde güçlü bir biçimde karşımıza çıkar. Tomasello’ya göre insanın evrimsel tarihindeki en büyük kırılma noktası, yüksek düzeyde işbirliğine dayalı sosyal yaşam kurma kapasitesidir. İnsan türü, yaklaşık 400.000 yıl önce evrimsel olarak ortak niyet geliştirme yetisi kazanarak; 100.000 yıl önce ise kolektif niyet ve kültürel norm üretimiyle, diğer canlılardan farklılaşmıştır...

“DIKŞIN – Büyük Şans” ve iktidarın temsil mekaniğine sabotaj*

Resim
Tiyatronun modern krizine dair tartışmalar, uzun süredir temsilden çok daha fazlasını içeriyor. İzleyiciyle kurulan ilişkinin doğası da bu krizlerin merkezinde. Artık sahnede “ne anlatılıyor?” sorusu kadar “nasıl anlatılıyor?” ve bu anlatımın izleyenlerin bedenleri ve etik sezgileri üzerindeki etkisi de masanın görünür yerlerinde. Estetik ile siyasetin kesişiminde sahne artık yalnızca bir hikâye anlatma alanı değil; iktidarın, direnişin, arzunun ve hafızanın sahnelendiği bir düzlem olduğu su yüzeyine çıkıyor. Moda Sahnesi’nin sahnelediği DIKŞIN – Büyük Şans da tam bu düzlemden doğuyor. Şiddet ile gülme arasında gidip gelen bu yapıt, otoriter estetik ile teatral gösteri arasındaki ittifakı ifşa ediyor ve seyircisini hem duyusal hem de etik olarak içine çeken bir karşılaşmaya davet ediyor. Fildişi Sahilli siyah yazar Koffi Kwahulé’nin kaleme aldığı ve Kemal Aydoğan’ın sahneye koyduğu oyun, kısa sürede metnin sınırlarını aşarak bir bedene, ritme ve taşkınlığa bürünüyor. * Yıldız, T. (2025...

Yeni Şafak Gazetesi ile röportajımız (Video)

Resim
Bir Başka Mesele Moderatör: Ersin Çelik Konuk: Tolga Yıldız Yeni Şafak Gazetesi

Ortak dikkatin sessiz çöküşü:
 Dikkat krizi, ilişki yitimi ve bireyoluş üzerine bir eleştiri*

Resim
Bir yaşındaki çocuğa bir nesneyi gösterin, döner bakar. Kediye gösterin, parmağınıza bakar. Bu sıradan görünen fark, aslında insanı insan yapan şeyin ne olduğuna dair temel bir sezgiyi içinde taşır. Dikkat, yalnızca yöneltilmiş bir bilişsel süreç değil; ortak bir yaşam zemininin, birlikte kurulan bir dünyaya aidiyetin ön koşuludur. Dikkat, dünyayı başkalarıyla birlikte kurmak demektir. Dolayısıyla dikkat eksikliği denilen şeyin kendisi, sadece bireysel bir bilişsel yetersizlik değil, çözülmüş sosyal bağların, kesintiye uğramış ortak anlam kurma pratiklerinin ve içselleştirilmemiş kültürel katılımın bir sonucu olarak düşünülmelidir. Giderek yaygınlaşan dikkat dağınıklığını, salt teknolojik uyarana maruziyetle açıklamak, bir krizin semptomlarını nedensel zemin sanma hatasına düşmektir. Dikkatin yitimi, görünüşte bireysel ama aslında yapısal bir sorunun dışavurumudur: İnsanlar ortak bir şeye birlikte bakamaz hale gelmiştir. Bu metin, dikkat krizini bireysel işlevsizlikten ziyade, ortak di...

Zihin ve bedenin neoliberal yeniden tasarımı | Bir Taş Devri masalı: 
Evrimsel psikoloji*

Resim
Son yıllarda toplumsal cinsiyet, aşk, şiddet, sadakat, ebeveynlik gibi konuları açıklama iddiasıyla kamuoyunda sıkça beliren bir söylem bulutu var: Evrimsel psikoloji. İlk bakışta kulağa masum, hatta pek nesnel geliyor; insan davranışlarını doğayla uyumlu biçimde anlamaya çalışan, biyolojik mirasımızı dikkate alan bir çaba gibi. Ancak bu yaklaşımın altında sadece bilimsel bir açıklama değil, modern bireyin varoluşsal sıkışmışlığını “doğallaştırarak” meşrulaştıran, ideolojik bir yönelim yatıyor. Tıpkı postmodern çağın diğer tüketilebilir anlatıları gibi evrimsel psikoloji de, özellikle popüler formları aracılığıyla, bir meta haline gelmiştir: Paketlenmiş, kolay anlaşılır, güçlü hissettiren ama yüzeyde kalan bir açıklama rejimi. Evrimsel psikolojinin temel vaadi şu: Bugün sergilediğimiz birçok davranışın kökeni, binlerce yıl önceki çevresel koşullarda atalarımızın hayatta kalmasına yardımcı olan psikolojik “adaptasyonlar”dır. Aşırı şeker tüketim eğilimi, erkeklerin genç kadınlara ilgisi,...

The future of digital education:
 Artificial Intelligence, the Metaverse, and the transformation of education*

Resim
Abstract This article examines the historical evolution of education, highlighting significant shifts shaped by sociocultural dynamics and technological advancements. In early human societies, education was an organic process, rooted in communal activities essential for survival. As societies progressed, education became more structured, serving not only as a tool for intellectual development but also as a means to reinforce social hierarchies, particularly during the Ancient Greek period and the Middle Ages. The Industrial Revolution marked a transformative shift, where education systems were standardised to meet the needs of an industrialised society, mirroring the factory environment to instil discipline and conformity. The introduction of radio and television in the 20th century further democratised education, making it more accessible and blurring the boundaries between traditional educational settings and daily life. The article underscores how digital technologies, especially th...

Modern arzuların tatlı yüzü: Dubai çikolatası ve lüks psikolojisi*

Resim
Bir çikolata parçasının ardında yatan psikolojik dinamikleri anlamak, insanın haz, statü ve kimlik arayışını keşfetmek demektir. Çikolatanın tarihi, Orta Amerika uygarlıklarından bugüne, tatmin arayışının ve zevkin peşinden giden insanlık deneyimiyle iç içe geçmiştir. Ancak bu tatmin, Dubai gibi modern metropollerde yeni bir anlam kazanır. Altın varaklarla süslenmiş, kristal vitrinlerde sergilenen Dubai çikolatası, yalnızca lezzetli bir tatlı değil, ihtişamı ve lüksü sembolize eden bir gösteri nesnesi haline gelmiştir. Peki, bu kadar pahalı ve gösterişli bir çikolata, neden küresel tüketici zihninde bu denli cazip hale gelir? Dubai çikolatasının ördüğü bu büyülü ağın ardındaki psikolojik süreçlere odaklanarak, modern arzuların nasıl şekillendi(ril)ğini anlamaya çalışacağız. * Yıldız, T. (2013). Modern arzuların tatlı yüzü: Dubai çikolatası ve lüks psikolojisi. Nihayet , 120, 30-36. ( .PDF )

Uzaktan eğitim ne değildir? (Video)

Resim
  Moderatör: Umut Bural Konuk: Tolga Yıldız BEMTEG aracılığıyla

Türkiye'de yapay zeka (Video)

Resim
  Eğitim Gündemi Moderatör:  İbrahim Hakan Karataş Konuk: Tolga Yıldız İlke Vakfı  aracılığıyla

Yapay zeka öğretmenler (Video)

Resim
  Eğitim Gündemi Moderatör:  İbrahim Hakan Karataş Konuk: Tolga Yıldız İlke Vakfı  aracılığıyla

Milliyet Gazetesi ile röportajımız*

Resim
Eğitimde çığır açacak! 3 yaşındaki çocuk bile Metaverse ile kolayca öğrenebiliyor "Sıradan bir video oyunu veya eğlence platformundan çok daha fazlası olan Metaverse, yeni meslekler edinme ve eğitim-öğretim sürecinde de pek çok yenilik ve kolaylık yaratacak. Metaverse'ün mevcut fiziksel dünyanın sanal ortamdaki bir kopyası olacağını söyleyen uzmanlara göre, yapay zeka ile yürütülen eğitim sürecinin pek çok avantajı var. Ancak çocukların Metaverse'ü doğru şekilde tanımasında ailelere de büyük görevler düşüyor." * Röportaj için lütfen tıklayınız .