“Tiyatroyu tiyatrodan kurtarmak”: Pedagoji, piyasa ve henüz kurulamamış bir dünya üzerine*

Tiyatro yalnızca tiyatro metinleriyle, sahne teknikleriyle ya da oyunculuk egzersizleriyle yapılamaz. Oyunculuk, yönetmenlik, dramaturji ve sahne tasarımı gibi disiplinler, kendi iç tekniklerinin çemberinde kalarak ne serpilebilir ne de derinleşebilir. Tiyatronun varoluşsal hamuru, disiplinler arası bir karmadır: Bedenin anatomisi ve fizyolojisi, sesin akustik prensipleri ve mekânın mimari mantığı, canlandırılan karakterin psikolojik katmanları ve içinde yaşadığı hikâyenin sosyolojik dokusu, üretim için gereken malzemenin ekonomisi ve sanatların binlerce yıllık tarihi—bütün bu bilgi alanları, tiyatronun düşünme ve yapma biçimlerinin ayrılmaz, asli parçalarıdır. Buna rağmen bugün Türkiye’de, gerek köklü devlet konservatuvarlarında gerekse bir sektör haline gelerek hızla çoğalan özel kurs ekosisteminde, tiyatro eğitimi çoğu zaman bir istihdam vaadine indirgenmiş, daraltılmış bir “teknik eğitim” programına dönüşmektedir. Oysa pedagojinin asli derdi, tekniği asla yadsımadan, onu çok daha büyük ve anlamlı bir dünyaya bağlamaktı: bilime, tarihe, topluma, felsefenin kadim etik-politik sorularına. Pedagojinin amacı, tiyatroyu bir meslek edindirme kursu olarak değil, birlikte düşünmenin, hissetmenin ve tartışmanın kamusal bir dili olarak kurmaktı.

Bu entelektüel ve estetik daralmanın nedeni yalnızca yerel alışkanlıklarımızın bir sonucu değil, aynı zamanda çağın ruhuna sinmiş küresel bir ideolojinin yansımasıdır. Neoliberal eğitim anlayışı, tiyatro pedagojisini bireysel kendini gerçekleştirme ve “istihdam edilebilirlik” gibi piyasa hedeflerine sabitleyerek, sahneyi burjuva bireyciliğinin en son ve en parlak deneme alanlarından biri hâline getirmektedir. Bu yeni düzende roller yeniden dağıtılmıştır: Aktör, artık “kendi markasını yöneten bir girişimci”, yönetmen “estetik koordinatörlük yapan bir sahne müteahhidi”, yazar ise piyasaya “içerik sağlayan bir tedarikçi” olarak kodlanmaktadır. Eğitim de bu parçalanmış rollere uygun biçimde yeniden tasarlanır. Stüdyo derslerinin sayısı artar, ancak anatomi bilgisiyle ses tekniği, mekân teorisiyle sahne tasarımı, psikolojiyle karakter inşası arasındaki yaşamsal damarlar bir bir koparılır. Sonuçta ortaya trajikomik bir tablo çıkar: Bir öğrenci diyaframını saatlerce çalıştırır ama bedenin temel mekaniğini, kas ve iskelet sisteminin hareket prensiplerini bilmez; Hamlet’in melankolisini tutkuyla yorumlamaya çalışır ama ne duygulanım teorisine ne de yasın toplumsal psikolojisine dair tek bir metinle dahi karşılaşmamıştır. Bu durum, yalnızca basit bir pedagojik eksiklik değil, aynı zamanda tiyatronun hayatla, toplumla ve hakikatle kurduğu o kadim sözleşmenin feci şekilde delinmesidir.

* Yıldız, T. (2025). “Tiyatroyu tiyatrodan kurtarmak”: Pedagoji, piyasa ve henüz kurulamamış bir dünya üzerine. Tiyatro Tiyatro Dergisihttps://tiyatrodergisi.com.tr/tiyatroyu-tiyatrodan-kurtarmak-pedagoji-piyasa-ve-henuz-kurulamamis-bir-dunya-uzerine/ (Erişim tarihi: 7 Eylül 2025)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Spinoza'nın kudret, Bakhtin'in karnaval ve Lecoq'un beden kavramlarının münasebeti üzerine*

Kukla: Temsil, algı ve gerçeklik*