Politik eylemin gelişimsel kökleri üzerine bir okuma
Ali Duran Topuz’un “Eylem" (https://utay-alidurantopuz.blogspot.com/2025/12/eylem.html) başlıklı yazısı, siyasal eylemi yetişkin dünyasına ait bitmiş bir karar anı olarak ele almanın ötesine geçerek, onu insan türünün filogenetik (türsel) ve ontogenetik (gelişimsel) köklerine indiriyor. Metin, politik olanı anlamak için "yetişkin rasyonelliği"nin altına inip, insanı eyleyen bir varlık haline getiren o ilkel, kurucu zemini; yani "müşterekliği" sorguluyor. Bu yaklaşım, siyaseti meclislerden veya parti programlarından çıkarıp, insan yavrusunun "ben" ve "öteki" arasında kurduğu o ilk, kırılgan ilişki ağına yerleştiriyor.
Müşterek Dikkatten Politik Failliğe: İki Seviyeli Yapı
Metnin teorik omurgasını oluşturan Tomasello referanslı "müşterek fail" kavramı, gelişimsel psikolojinin en kritik eşiklerinden birine, "dokuz ay devrimi"ne işaret eder. İnsani eylem, şempanzelerin rekabetçi ve anlık koalisyonlarından farklı olarak, "biz" duygusunu içeren ve zaman içinde yayılan bir yapı arz eder. Şempanzeler grup halinde avlanırken dahi zihinlerinde "benim payım" fikriyle hareket ederken, insan eylemi "bizim amacımız" fikrine yaslanır.
Topuz’un metninde öne çıkan bu "iki seviyeli maksatlılık" (hem bireysel perspektifi korumak hem de ortak bir amaca kilitlenmek), politik öznenin doğum yeridir. Gelişimsel açıdan bakıldığında bu, çocuğun kendi zihnini başkasının zihniyle koordine edebildiği "intersübjektivite" (öznelerarasılık) kapasitesinin politik alana taşınmasıdır. Dolayısıyla siyasal eylem, bir talep listesi sunmanın ötesinde, bu intersübjektif alanı, yani "birlikte düşünebilme ve hissedebilme" kapasitesini hayata geçirme girişimidir.
Hedef-Sonrası Paylaşım ve Adaletin Doğuşu
Yazının belki de en çarpıcı gelişimsel tespiti, eylemin hedef sonrasındaki durumuna odaklanmasıdır. Hayvanlar aleminde işbirliği, hedefe (ava) ulaşıldığı anda sona erer ve yerini bireysel tüketime bırakır. İnsanda ise “müştereklik," eylem bittikten sonra da devam eder; ganimetin paylaşımı, eylemin kendisi kadar kurucudur. Gelişimsel psikolojide "ikinci şahıs ahlakı" olarak adlandırılan bu evre, adalet duygusunun ve etik sorumluluğun kökenidir.
Politik eylem, tam da bu "hedef-sonrası" sürekliliği talep ettiği için ontolojik bir derinlik kazanır. Eylem, anlık bir parlamadan ziyade, geleceğe uzanan bir adalet taahhüdüdür. Topuz’un metninde bu durum, eylemin sadece iktidarı devirmek veya bir yasayı değiştirmekle ilgili olmadığını; eylemin bizzat kendisinin, sonrasında kurulacak o adil paylaşım düzeninin bir provası, bir "zihinsel ve ahlaki iskelesi" (scaffolding) olduğunu gösterir.
Gelişimsel Bir Yıkım Olarak Şiddet ve Travma
Metin, şiddeti fiziksel bir saldırı olmanın ötesinde, gelişimsel bir "çevre yıkımı" olarak kodlar. İnsanın müşterek eyleme kapasitesi, güvenli bir bağlanma zeminine ve öngörülebilir bir sosyal çevreye muhtaçtır. Şiddet, özellikle de Gar ve Suruç katliamları gibi "birlikte eyleme iradesine" yönelen sistematik şiddet, bu güvenli zemini tahrip eder.
Bu durum, gelişimsel bir gerilemeye (regresyon) yol açma riski taşır. Güven ve öngörülebilirlik ortadan kalktığında, "biz" duygusu parçalanır ve birey, kendi kabuğuna çekilerek "ilkel hayatta kalma" moduna döner. Politik şiddetin asıl hedefi, biyolojik bedenlerden ziyade, toplumun "birlikte oyun kurma" ve "geleceği hayal etme" kapasitesidir. Şiddet, gelişimsel potansiyeli dondurur, toplumu patolojik bir yas ve korku döngüsüne hapseder.
Yasın Politikleşmesi: İyileştirici Bir "Bölge" Olarak Meydanlar
Hrant Dink cinayeti sonrası ortaya çıkan kolektif tepki, Vygotsky’nin "Yakın Gelişim Alanı" kavramıyla okunabilecek bir toplumsal öğrenme sürecidir. "Hepimiz Hrant’ız" sloganı, mevcut gerçekliği betimlemek yerine, toplumun ahlaki gelişiminde bir üst basamağa, henüz var olmayan ama kurulması arzulanan bir "biz"e uzanır. Yas, burada içe dönük bir depresyondan çıkıp, kopan sosyal bağları onaran, "öteki"ni içeri alan kapsayıcı bir politik eyleme dönüşür. Yas tutabilmek, kaybı simgeleştirebilmek ve onu kolektif hafızaya kaydedebilmek, toplumun travmatik bölünmeye karşı geliştirdiği en üst düzey zihinsel ve duygusal savunma mekanizmasıdır.
Dijital "Mış Gibi" Oyunlar ve Eylemin Aşınması
Metnin son bölümündeki aktivizm eleştirisi, gelişimsel psikolojideki "paralel oyun" kavramını çağrıştırır. Küçük çocukların yan yana ama birbirleriyle etkileşime girmeden oynamalarına benzeyen dijital aktivizm biçimleri, gerçek bir "müşterek dikkat" ve "ortak amaç" içermediği için politik etki üretmekte zayıf kalır. Sayıların, tıklamaların ve performatif kimliklerin öne çıkması, eylemin ontolojik zeminini (birlikte terleme, risk alma, göz teması kurma) zayıflatır. Müşterekliğin yerini "bireysel vicdan performansı" aldığında, eylem bir dönüştürme aracı olmaktan çıkıp, narsistik bir aynalanma sürecine evrilir.
Ali Duran Topuz’un metni, bu bağlamda politik bir kritik olmanın ötesinde, insanın türsel özelliklerine dair bir hatırlatma niteliği taşır: İnsan, ancak başkasıyla eyleyebildiği, başkasının zihnini kendi zihnine katabildiği ve eylemin sonucunu adilce paylaşabildiği ölçüde insanlaşır. “Eylem," bu insanlaşma serüveninin tarihsel ve politik sahnedeki en somut tezahürüdür.

Yorumlar