Kayıtlar

Eylül, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ulusal estetik arayışının üç yüzü: Sinema, tiyatro ve müzik*

Resim
Türkiye’de 1960’lardan 1970’lere uzanan kültürel canlanma, sıkça “ulusal” sıfatıyla anılsa da bu sıfat, nostaljik bir yerellik özleminden çok daha derin katmanlar barındırır. Bu dönemde söz konusu olan, modernleşmenin ithal edilmiş kalıplarına karşı tepkisel bir içe kapanma değil, aksine yerli toplumsal deneyimi evrensel bir ifade rejimine dönüştürme yönündeki bilinçli ve yaratıcı bir çabadır. Sinemada Halit Refiğ ve kuşağının başlattığı “Ulusal Sinema” tartışmaları, tiyatroda Haldun Taner’den Vasıf Öngören’e uzanan epik ve halkçı estetik arayışları ve müzikte Anadolu Rock’ın yarattığı melez dil, aslında aynı kültürel basınç alanında, farklı araçlarla yürütülen ortak bir “anlatı egemenliği” mücadelesine işaret etmektedir. Bu kültürel arayışın zemini şüphesiz siyasaldır. 1961 Anayasası’nın getirdiği görece özgürlükçü iklim, yükselen sendikal hareketler ve öğrenci eylemleri, köyden kente göçün ivmelenmesiyle ortaya çıkan gecekondu ve kırılgan kentlilik deneyimi gibi dinamikler, “halk”ı h...

Sahnenin kırılgan belleği: Bağımsız tiyatroların dünü ve bugünü üzerine bir değerlendirme*

Resim
Geçtiğimiz günlerde Mustafa Kara’dan bir mesaj aldım. Sosyal Fayda için İletim Derneği’nin titiz bir çalışmayla tamamladığı “Tiyatro Sahnelerinin İletişim Alışkanlıkları” başlıklı raporu masamdaydı. Kara’nın benden ricası, bu raporu basit bir tanıtım yazısının ötesine taşıyarak, hem mevcut durumu derinlemesine analiz eden hem de gelecekteki çalışmalara teorik ve pratik bir zemin sunacak eleştirel bir perspektif geliştirmemdi. Bu davet, elime ulaşan raporu bir veri yığınından çıkarıp, onu Türkiye tiyatrosunun belleğinde bir yolculuğa çıkmak için bir pusulaya dönüştürdü. Rapor, İstanbul’daki bağımsız sahnelerin bugünkü kırılgan varoluşlarını belgelerken, aslında bizlere tiyatromuzun yüz yılı aşkın süredir devam eden ve bir türlü nihayete ermeyen bağımsızlık mücadelesinin tarihsel sürekliliğini ve dönüşen biçimlerini yeniden hatırlatıyordu. Raporun metodolojisi, sunduğu fotoğrafın netliğini belirliyor: 300’den az koltuğa sahip, kamusal ödenek almayan ve bir kamu kurumuna bağlı olmayan 68 ...

“Tiyatroyu tiyatrodan kurtarmak”: Pedagoji, piyasa ve henüz kurulamamış bir dünya üzerine*

Resim
Tiyatro yalnızca tiyatro metinleriyle, sahne teknikleriyle ya da oyunculuk egzersizleriyle yapılamaz. Oyunculuk, yönetmenlik, dramaturji ve sahne tasarımı gibi disiplinler, kendi iç tekniklerinin çemberinde kalarak ne serpilebilir ne de derinleşebilir. Tiyatronun varoluşsal hamuru, disiplinler arası bir karmadır: Bedenin anatomisi ve fizyolojisi, sesin akustik prensipleri ve mekânın mimari mantığı, canlandırılan karakterin psikolojik katmanları ve içinde yaşadığı hikâyenin sosyolojik dokusu, üretim için gereken malzemenin ekonomisi ve sanatların binlerce yıllık tarihi—bütün bu bilgi alanları, tiyatronun düşünme ve yapma biçimlerinin ayrılmaz, asli parçalarıdır. Buna rağmen bugün Türkiye’de, gerek köklü devlet konservatuvarlarında gerekse bir sektör haline gelerek hızla çoğalan özel kurs ekosisteminde, tiyatro eğitimi çoğu zaman bir istihdam vaadine indirgenmiş, daraltılmış bir “teknik eğitim” programına dönüşmektedir. Oysa pedagojinin asli derdi, tekniği asla yadsımadan, onu çok daha b...