Gözetimden simülasyona: Dijital kapitalizmin yeni tahakküm biçimleri ve yabancılaşma rejimi*

Panoptikondan Algoritmaya: Gözetimin Dönüşen Mantığı

Dijital çağ, yalnızca bir teknolojik devrim değil, aynı zamanda özgürlük vaatlerinin biçimlendirdiği bir kültürel momenti temsil etti. İnternetin ilk dönemlerinde hâkim olan iyimserlik, Habermas’ın kamusal alan idealiyle benzeşen bir iletişim ütopyasını çağrıştırıyordu: Bilgiye açık erişim, merkeziyetsiz ağlar ve küresel düzlemde eşit söz hakkı. Ancak bu umut dolu retorik, kısa sürede kendi karşıtına dönüştü. Bugün karşımızda duran yapı, yalnızca klasik gözetim toplumunun devamı değil; çok daha sofistike, dağınık ve öngörücü bir kontrol rejimidir.

Michel Foucault’nun panoptikon metaforu, modern gözetimi anlamak için uzun süre yeterli bir çerçeve sundu: Gözetleyenin görünmezliğiyle kurulan içselleştirilmiş denetim. Ancak dijital kapitalizm, bu modeli aşarak yeni bir paradigma yaratmıştır. Artık ortada merkezî bir kule ya da gözlemci yoktur. Gözetim, algoritmalar aracılığıyla dağılmış, otomatikleşmiş ve sürekli güncellenen bir tahmin rejimi hâline gelmiştir. Bu algoritmalar yalnızca geçmişi kayıt altına almaz, davranış örüntülerini çözümleyip geleceği programlar.

Bu yeni rejimde öznellik, klasik gözetim toplumunun “izlenme farkındalığı” temelinden kayarak, “yönlendirilmiş davranış” eksenine yerleşir. Birey, tercihlerini rasyonel biçimde yaptığını düşünürken, bu tercihler çoktan modellenmiş, filtrelenmiş ve programlanmıştır. Özgürlük, bir deneyim değil, bir simülasyondur. Seçim, seçenekler arasında yapılan bir tercih değil, seçeneklerin kendisinin önceden belirlendiği bir yapı içinde işleyen bir yanılsamadır.

Burada gözetim, baskıcı olmaktan çok şekillendiricidir. Disiplin, doğrudan yasaklar aracılığıyla değil; öneriler, sıralamalar ve kişiselleştirmeler yoluyla işler. Netflix’in önerileri, YouTube’un otomatik oynatma algoritmaları ya da Google arama sonuçlarının dizilimi, bireyin bilgi ve deneyim alanını yapılandırır. Görünürde tarafsız olan bu mekanizmalar, aslında bireyin yönelimlerini kodlayan ve yeniden üreten dijital düzenleyicilerdir.

Bu yapısal dönüşüm, yalnızca politik değil, varoluşsal bir krizi de beraberinde getirir. Özne, kendisinin kurucusu değil, verilerinin çıktısı hâline gelir. Bireyin karar verme süreçleri, giderek dışsal algoritmik işleyicilere devredilir. Bu noktada Foucault’nun “biyopolitika” kavramı dijital bir yeniden okuma kazanır: Artık yönetilen yalnızca beden değil, zihinsel süreçler, arzu akışları ve bilişsel örüntülerdir.

Dijital çağın gözetimi, artık görmenin değil, öngörmenin iktidarıdır. Ve bu iktidar, yalnızca tahakküm değil, aynı zamanda arzuların ve özlemlerin dahi algoritmik olarak şekillendirildiği yeni bir toplumsal düzenin temelidir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zihin ve bedenin neoliberal yeniden tasarımı | Bir Taş Devri masalı: 
Evrimsel psikoloji*

Psikolojiye giriş I* (Kitap)