Kayıtlar

Heptapodlar—Aborjinler*

Resim
Bilim kurgu filmleri temel bilimler (özellikle fizik) açısından bariz hatalı şeyler gösterir çoğu zaman. Başarılı kurgular olsalar da içlerinde pek bilim olmaz. O yüzden fantezi türüne daha yakın olur birçoğu. Fakat son yıllarda bu hatalar azalıyor. Misal, atmosfer yoksa sesin de olmayacağı anlaşıldı nihayetinde. Bilim kurgu türünün klasik temalarından "Dünya'ya gelen uzaylılarla ilk karşılaşma,” son zamanların ses getiren filmlerinden biri olan Arrival’da zaman, dilbilim ve iletişim üzerinden kurgulanmış. Nesnel varlıklarla kültürel varlıklar arasındaki o kategorik çizginin belirsizleşmesi sanırım pek görmediğimiz bir şey. Hoş olmuş. Hoş derken fikri ve kurgusu hoş ama dilbilim ve iletişim teorileri açısından film daha derin ve bilgi verici yapılabilirmiş gibi geldi bana. Filmin kurduğu dil-zaman ilişkisi, kurgu olarak hoştu ama filmde güdük bırakılmış çok acayip bilimsel bir yönü de var bu mevzunun. İlklerin günahı olmaz diyelim. Öyle görünüyor ki bilim kurguda özellik...

Armağan ekonomisi (TV)

Resim
" Çare Sizsiniz " TV programı, canlı yayın 14 Şubat 2017 15:00-16:45 Moderatörler: Gültekin Çetiner , Çelik Erengezgin Konuk: Tolga Yıldız Çay TV aracılığıyla

Bilimsel teori, yasa ve hipotez nedir?*

Resim
“Adso, her şeyin cevabını bilseydim, Paris’te ilahiyat öğretiyor olurdum.” William of Baskerville, Gülün Adı “Bir şey teoriyse hakikat değildir” diye yaygın bir küçümseme ifadesi var. Bu ifade, son günlerde yeniden alevlenen “avam evrimcilik-yaratılışçılık” atışmasında yine dillere pelesenk edildi. Aslında tespit doğru ama niyet edildiği manada değil. Önce şunu açıkça belirtmekte fayda var: Biliminsanları, hakikate doğrudan ulaşmanın değil, hakikate yaklaşmanın mümkün olduğunu düşünürler. Evet, özellikle modern bilim, her şeyin bilinebileceğini umar ancak bu yolla hakikate yaklaşmanın sonsuz bir çaba olacağını da bilir. Hakikati bilmeye çalışırken, her zaman bilmediğimiz şeyler karşımıza çıkacaktır. O yüzden bu yol bitmez. İşin felsefesi bu. Teori nedir ne değildir, bunu açıklamaya geçmeden evvel yine dillere pelesenk edilen başka bir kalıp ifadeyi daha analım: "Teori kanıtlanırsa yasa olur." Bilimde böyle bir şey yok. Kim uydurmuşsa artık. Teori, kanıt ve yasanı...

Yılbaşı ve Noel'e dair*

Resim
Miladi yani Gregoryen takvim, bugün bizim de kullandığımız takvim. TBMM 26 Aralık 1925'te kabul ediyor, 1 Ocak 1926 itibariyle resmen kullanılmaya başlanıyor. 31 Aralık 1926'da ise devlet erkanı ilk "resmi" yılbaşı kutlamasını yapıyor. Resmi diyorum çünkü daha önce, 19. yy'da yabancı devlet görevlilerinin verdikleri yılbaşı balolarına padişahların ve devlet erkanının katıldıkları olmuş. Osmanlı'da 19. yy'da Batıcı aydın zümre bugünkü alışıldık seküler haliyle yılbaşını kutlamaya başlamış olsa da halkın yılbaşıyla tanışması 1931 yılbaşı tarihli Tayyare Piyangosu etkinliği. Evet, bu piyango bugünkü Büyük Yılbaşı Piyangosu'nun atası. Gregoryen takvim, Roma Kayzeri'nin MÖ 40'lı yıllarda yaptırdığı Jülyen Takvim'in 16. yy'da Katolik Kilisesi tarafından güncellenmiş hali. İlk yaptıran Sezar yani. Zaten Temmuz (July) ayına da kendi adını veriyor Sezar. Jülyen takvimde yılbaşı Mart ayında. Baharın başlangıcına yılbaşı demişler. Bu bize ga...

Türk Psikoloji Öğrencileri Çalışma Grubu ile röportajımız

Resim
http://www.tpocg.org/blog  Psikoloji deyince aklımıza ilk “klinik” geliyor ya da psikolojiyi klinikten ibaret sanıyoruz. Psikoloji gibi bir ucu biyolojide bir ucu felsefede olan bir disiplin için bu büyük bir haksızlık olsa gerek. Bir gelişim psikoloğuyla, daha da önemlisi bizden biriyle, TPÖÇG’ü, bizleri çok iyi tanıyan biriyle, yani İstanbul Üniversitesi Gelişim Psikolojisi Anabilim Dalı’ndan Tolga Yıldız’la röportaj yaptık:

Doğa izin verir, norm yasaklar: Haz ve üreme*

Dürtü, canlının biyolojik ve/veya psikolojik denge durumunun bozulmasıyla ortaya çıkan içsel bir gerilimdir. İhtiyaç duyma hali. Dürtü, canlıyı bu ihtiyacı giderecek davranışları yapmaya güdüler. Güdü, canlının bu rahatsız edici ihtiyaç duyma haline bilinçli ya da bilinçsiz olarak son verecek davranışı ortaya çıkaran içsel güçtür. Canlılar, “dürtü-güdü-davranış-dürtünün ortadan kalkması ve yeniden dürtü” şeklinde kabaca özetlenebilecek, gidip gelen bir denge ve dengesizlik grafiği çizerek çevreleriyle dinamik bir etkileşim halindedirler. Örneğin açlık. Vücudumuz, güneş enerjisini -bizler açısından- besine çeviren bitkileri ve ayrıca bu bitkileri tüketerek beslenen hayvanları da sindirerek güneş enerjisini dolaylı yollardan kas enerjisine çeviren karmaşık bir organizmadır. Bu dönüşümün sürmesi, temel dürtülerimizden biri olan açlığa bağlıdır. Açlık duyunca yemeye güdüleniriz. Bu, öğrenilmemiş, yani doğuştan gelen ve tüm türdaşlarımızla ortak olan içgüdülerimizden biridir. Bu güdü, y...