Ayağını taşa değdiren derviş: “Kalabalık Duası”nda Melamilik, yalnızlık ve şehrin Sırrı*
“Ben melamet hırkasını/Kendim giydim eğnime/Ar ü namus şişesini/Taşa çaldım kime ne//Gah çıkarım gökyüzüne/Seyrederim alemi/Gah inerim yeryüzüne/Seyreder alem beni.” Kul Nesimi
* Yıldız, T. (2025). Ayağını taşa değdiren derviş: “Kalabalık Duası”nda Melamilik, yalnızlık ve şehrin sırrı. Tiyatro Tiyatro Dergisi. https://tiyatrodergisi.com.tr/ayagini-tasa-degdiren-dervis-kalabalik-duasinda-melamilik-yalnizlik-ve-sehrin-sirri/ (Erişim tarihi: 16 Haziran 2025)
Kalabalık Duası, izleyicisini kendi ayak izinde yürümeye davet eden bir oyun. Ne dışavurumcu bir gösteri, ne de postmodern bir alaycılık. Aksine, ayağını İstanbul’un taşına değdirerek tereddütle ilerleyen, devinimiyle düşünen bir anlatıcının ritmini takip ediyoruz. Fiziksel Tiyatro Araştırmaları’nın bu tek kişilik yapıtı, sezgisel derinliği kadar yalın sahne diliyle de öne çıkıyor. Güray Dinçol’un yönetmenliğinde sahneye taşınan ve Volkan Çıkıntoğlu’nun yazdığı metin, uzun bir iç monoloğun ete kemiğe bürünmüş hâli. Tolga İskit’in performansı ise söze dönüşmemiş bir hafızayı, bedenin diliyle görünür kılıyor.
Oyunun merkezindeki anlatıcı, ne tam bir meczup ne de apaçık bir bilge. Modern kentin yorgun tanığı, kendi belleğinin sokaklarında dolaşan bir flanör. Kostümüyle, bedensel ritmiyle ve zaman zaman mizanseni bilerek gevşeterek kurduğu sahne hâli, izleyiciyi kendine yaklaştırıyor. Bu figür, İstanbul’un yükünü sessizce sırtlanıyor. Kalabalık Duası bir öykü anlatmaktan çok, bir sırrı fısıldıyor; sadece kulağa değil, bedenin, şehrin, zamanın, dilin ve gözün belleğine sesleniyor.